Hükümetlerden değişik olarak belediyelerin hizmetleri her an göz önündedir. Yaptıklarının ya da yapmadıklarının neticeleri kimi zaman derhal aynı gün görülür. Sabah kalktığınızda çöpler toplanmamışsa derhal anlarsınız, sokaklar temizlenmemişse fark etmemeniz mümkün değildir. Suyunuz akmıyorsa anında siniriniz bozulur vb.

Tam da bundan dolayı mahalli yönetimlere verilen oylar daha yansız, daha gerçekçidir. Tamamen hizmet tabanlıdır. Fakat doğal “Şehrimi pislik götürsün fakat belediyem laik olsun, bana heykel diksin” diyen bir kısım “aydınlarımız” var ise bunlar tam da bazı cehaletlerin sadece okunarak kazanılacağını gösteren, bizlere özgü örneklerdir.

İktidar, CHP’li belediyelerin hizmet etmesini önlemekte, onlara engel olmakta mıdır?

Teknik olarak bu mümkündür. Aslına bakarsan bunu en iyi Sayın Cumhurbaşkanı bilir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken hükümetin kendisine çıkardığı engellerin yüzlercesini sayabilir. Hatta o aşama ki, belediyede elini kolunu bağlamakla hizmet etmesini önleyemeyince, sonunda elini kolunu fiilen bağlayıp hapse atmışlardır.

Peki, bundan kim ziyan olmuştur? Doğal ki iktidar. Bundan dolayı halk kendine hizmet edeni unutmaz. Nankör de değildir.

Bu yüzden, iktidarın herhangi bir halde belediyelere engel olması hiçbir vakit kendisine artı yazmaz. İktidarın da bu şekilde bir hata yapması beklenemez.

Fakat bir mesele var ki, belediye hakkaten hizmet yapmıyorsa, önlendiğini iddia ederek buna kılıf uydurabilir. Hatta beceriksizse bizzat engellenmeyi isteyebilir de. Bundan dolayı aslına bakarsan başarabileceği bir projesi yoktur; bahaneye, mazerete ihtiyacı vardır.

Peki, İstanbul ve Ankara’da mevcut durum nedir?

Her şeyden ilkin bu iki kent de esasen Avrupa’daki bazı ülkelerden daha büyük bir nüfusa hizmet vermektedir ve bütçeleri de bu ülkelere yakındır. Projeleri haftalık, aylık değil, kimi zaman yıllara yayılmış büyük ölçekli projelerdir. Bazıları önceki belediyeler tarafınca başlatılmıştır ve aslına bakarsan yapmanız ihtiyaç duyulan bir tek engel olmamaktır.

Yeni belediyeler eldeki projeleri planlandığı benzer biçimde sürdürmekte midirler?

İnsan, halef selef içinde bir düşmanlık değil bir yarış, bir rekabet olmasını umut ediyor. “Bakın onlar her şeyi batırdı” değil, “Biz daha iyisini yapıyoruz” demelerini bekliyor. Kaldı ki her iki taraf için de oy şansını artıran öteki tarafı aşağı çekmek değil, kendini yükseltmektir. Bundan dolayı toplamda yapılanlar halka ya hizmet olarak ya da çile olarak yansıyacaktır. Ve bunun göstergesi de kaçınılmaz olarak seçim sandığıdır. Ben tanık olduğum süre süresince halkın bu mevzuda hata yaptığını asla görmedim.

Şu anda iki büyükşehirde de belediyeler tek bir tarafın kontrolünde değildir. Bu da hesap verilebilirliği artırmaktadır. Yıl dönümünde tüm yapılanlar ve yapılmayanlar dökülecektir. Öte taraftan kent ortadadır, sokaklar ortadadır, hizmet ortadadır.

Sadece İngilizlerin sözüyle “Odadaki filden ne vakit bahsedeceğiz?” İngilizler bunu aslolan sorun haricinde tüm her şeyi konuşan gruplar için söylerler. Odadaki filin ne işe yaradığını tamamımız biliyoruz. O fil PKK’dır. Ve tamamımız biliyoruz ki HDP kendi adayını gösterseydi iki büyükşehri de karşıcılık alamayacaktı. Peki, bunun asla mi bedeli olmayacaktı. Türkiye’nin en konsolide seçmenine haiz HDP, mahalli yönetimlerden asla mi bir şey istemeyecekti? “Kendi adamlarını” belediyeye aldırmayacak mıydı? İhalelerde görevi olmayacak mıydı? Elbet HDP legal bir parti ise bunun bu şekilde olmasında yasa dışı bir durum olmayabilir. Fakat tamamımız biliyoruz ki HDP, terörle içinde çizgi koymamakta ısrarlıdır. Mecliste dağdakilerle birinci derecede “iltisaklı” hatta “sarmaş, dolaş” milletvekilleri bulunmaktadır. Resimlerini medyada görüyorsunuz.

Daha da önemlisi karşıcılık HDP ile iş birliğini bir sonraki genel seçimde de sürdürmek zorunda görünmektedir. Mahalli seçimde HDP’ye “hamile kalması” yetmemiş benzer biçimde bir de genel seçimde borçlanacaktır. Bunun hiçbir bedeli olmayacağına inanmamızı mı beklemektedir? Yerelden sonrasında ulusalda da Kandil’dekilerle sarmaş dolaş temsilcilerimiz mi olacaktır? Ya bakanlarımız?

Bu “şike”, muhalefetin seçime kadar üstünde silemeyeceği bir şike olarak kalacağa benziyor.

Burada ben kişisel bir gözlemimi belirtmek isterim.

Kılıçdaroğlu ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın, kamuoyu yoklamalarında Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adaylığı mevzusunda ondan birkaç kat önde gitmektedir ve kendisi de bunun farkındadır. Faaliyetlerinin, ihtiraslarının hep “yereli” aştığını görmek için basın mensubu olmaya bile gerek kalmamıştır. Peki, İmamoğlu terörle iltisaklı mıdır? Bence İmamoğlu değil terörle, PKK yada HDP ile, esasen CHP ile bile iltisaklı görünmemektedir. Aslına bakarsan hatırlayacaksınız, CHP’den gerçek destek görmesi, bölgesinde mahalli seçimin tekrarlanmasına karşılık gelir. Doğrusu o zamana kadar CHP’nin geçimsiz tayfası ona da Cuma’ya giden takunyalı gözüyle bakmış sadece iktidarın adayına karşı ciddi alternatif olacağını gördükten sonrasında “her şeylerin pek de güzel olacağına” birkaç saniyede inanmıştır. İmamoğlu’nun da onlara bayılmış olduğu söylenemez.

İmamoğlu, ne olursa olsun yereli aşıp, ulusala yürümek isteyen ihtiraslı bir siyasetçidir, her siyasetçi benzer biçimde birazcık oportünisttir. İktidar tarafınca önüne çıkarılabilecek her engelin kendisini mağdur edip, güçlendireceğinin de farkındadır.

Kendisini yıkamayan her şeyin, kendisini güçlendireceğini bilmektedir.

Demek istediğim şu ki, İmamoğlu’na yönelik yasal dayanağı olmayan her suçlama onu güçlendirecek, amacına birazcık daha yakınlaştıracaktır. Yerine kayyum atansa bile…

Fakat benim içim şu açıdan rahat. Bu halk bu güne kadar kendine meydana getirilen hizmetleri görmüş ve takdir etmiştir. İmamoğlu’nun hakkaten “başkalarının yapamayacağı” hizmetleri var ise onu yerelde de özelde de destekleyecektir. Yoksa “ya, ben yapacaktım fakat engel oldular”la seçim kazanamaz..

@kalemciler