Son dakika… Devlette liyakat sisteminin önemini vurgulayan Kemal Kılıçdaroğlu seçim için Eylül ayını işaret ederken Cumhurbaşkanının Millet İttifakı talibi olacağını belirtti. İçişleri Bakanlığının İBB’ye yapmış olduğu teftişle ilgili de konuşan Kılıçdaroğlu, ‘Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınma ihtimali yok’ dedi. Devlette israfa son vereceklerini belirten Kılıçdaroğlu, yeni Cumhurbaşkanının toplumla içinde itimat ilişkisi olacağını açıkladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Habertürk’te Teke Tek programında Fatih Altaylı’nın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu İBB’deki teftiş, TÜİK ve Ulusal Eğitim Bakanlığı’na gidişi ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:
“Sayın Bahçeli’nin söylediğini bir tarafa bırakıyorum. Eleman alımıyla bilgiler normal olarak devletin denetimdedir. Elbet denetlenebilir. Hiçbir süre ‘niye müfettiş gönderdiniz’ diye yakınma etmedik. Bir suçlama yapılmış oldu, suçlamanın öne sürülen nedeni havada, teröristleri alıyorlar, istihdam ediyorlar vesaire. Eğer soruşturma açacaksanız, iyi hal kağıdı verenlere açacaksınız.
İBB’nin Ulusal İstihbarat Teşkilatı mı var? Meydana getirilen kumpas, işin Türkçesi İstanbul’u almamızı bir türlü hazmediyorlar. Iyi mi olur da İstanbul’un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu’na verir? Bu rantı bir avuç insana değil İstanbullular’a verecek. Tüm belediye başkanlarımız, İçişleri Bakanlığı müfettişleri, kontrolleri, Sayıştay denetçileri denetliyorlar.
Hiçbir şikayetimiz yok, istedikleri kadar denetlesinler. Fakat önyargıyla gidiliyorsa. Ilkin bir bekle bakalım müfettişlerin raporunu. İBB soruşturma açtı, pekçok yolsuzluk dosyasını düzenledi, İçişleri Bakanlığı müsaade etmedi. Ne oldu bu yolsuzluk dosyaları? Üstü kapatıldı. Söylüyoruz, bunu fakat dosya onların ellerinde. Sayıları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Fakat önümüzde bir duvar var.
Şimdi Ulaştırma Bakanlığı meydana getiren şahıs eskiden İBB’de Genel Yazman Yardımcısıydı. İş olmuş şeklinde tutanak tutuyor, düzenliyor, adama para veriyorlar. İhale yok, bina da yok. İhale yapılmış şeklinde raporu tutup adama para veriyorsunuz. Bunun hesabı sorulacağına bu adamı bakan yapıyorsunuz. Belgeler var, imzası var. Getirdiniz, bakan yaptınız, ne oldu? Dokunulmazlığı oldu. Kimsenin hakkını yiyecek istemem.
Müfettiş olmak kolay değildir. Herhangi partiye sempatisi olabilir. Müfettişin vicdan taşıması lazım. Vakalara bakacak, sual sormuş olacaktır, doğal ki Ekrem Bey’e değil; ilgili kişiye sormuş olacaktır. Olayların birilerinin beklediği noktaya ulaşacaklarını asla sanmıyorum. Bunu AK Parti’nin içindekiler de söylüyor esasen. Ben müfettişlerin bir direktifle bu işi gidelim, soruşturma açalım, Ekrem Bey’i görevden alalım, böyle bir durum işin doğasına aykırı, mümkün değil.
Teröristse şimdiye kadar neredeler? Tutsunlar, mahkemeye versinler. Polis, savcı, Bakanlık, Cumhurbaşkanlığı var mı, var. Yakalarsın, götürürsün, ifadesini alır, gereğini yaparsın. Bu adamlar şu anda çalışıyor. Ya karacılık atılıyorsa. Bunlardan hepsinin tazminat davası açmasını isteyeceğim.
Mahalli seçim öncesi Ankara’da Mansur Bey’e karacılık attılar. Kazanırsa su paralarını teröristler toplayacakmış. Akla ziyan şeyler. Bunlar günlerce yazıldı, çizildi. Fikir saçmalıkların biriktiği bir alan şeklinde. Her türlü karacılık rahatça atılabiliyor. Ben eski denetim elemanıyım. Denetimden geliyorum. Denetimin bir ahlakı vardı. Ben buna karşın savcılara, müfettişlere güveniyorum.
Hükümet kim? Bakan kime bağlı? Kendesine. Güvenlik, MİT kime bağlı? Hakkaniyet Bakanlığı kendisine bağlı. Teröristler var diye suçluyor. Beyefendi sen orada armut mu topluyorsun. Terörist üstünden belediye başkanını suçluyor.
İftira ile devlet yönetilmez, akıl, informasyon ve birikimle yönetilir. Bu adam teröristleri istihdam ediyorsa yakala kardeşim. Telefonların devamlı dinlendiklerini düşünün. Ilkin kendi belediyelerine baksın. Olmayan işi olmuş şeklinde gösterip, tutanak düzenleyip, olmayan işin parasını veren adamı getirip bakan yapmış oldu. Bakanın ‘bana karacılık atıyorlar’ demesi lazım. Dava bile açamıyor.
TUİK Başkanıyla görüşseydim neye nazaran saptıyorsunuz diye sual soracaktım. TÜİK’in web sitesinde ‘herhangi sorunla karşılaştığınızda bizi ziyaret edebilirsiniz’ diyor. Ben bir sorunla karşılaştım. Bırakın ana muhalefeti, genel başkanlığı, bir milletvekili bir yere gidecek, siz kapıyı kapatıyorsunuz.
Tepkiyi TBMM Başkanı’nın göstermesi lazım. Niye gösteremedi? Şundan dolayı saraydan yönerge alması lazımdı tepki gösterip, göstermemesi için. Ben oraya işçinin,emeklinin, asgari ücretlinin, milyonlarca kişinin hakkını aramak için gittim. Sonuçta asgari ücretlilere bir sayı verildi, fakat emekliye ne verildi? Yüzde 25, enflasyon kaç? Emeklinin suçu ne? Emekli çalıştı, üretti, emek verdi, ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmuş oldu, primini üredi, ‘artık senin insanca yaşamana gerek yok, sen bunla yönetim et’ diyor. Tüm emeklilere diyorum, ‘Sandığa gidip hala AK Parti’ye oüy veriyorsanız o süre memnunsiniz’ diyorum. 10 milyona yakın emekli, gene benim dillendirmem sonucu iki bayram ikramiye alıyor. Bazı emekliler PTT’de kuyruğa girmişlerdi. ‘Ey Kılıçdaroğlu biz rahat geçiniyoruz diye bana telgraf çekmişlerdi’.
Ulusal Eğitim Bakanlığı’na niye gittim? Bir tweet gördüm. Dereceye girmiş birisi KPSS sınavında, sözlü de eleniyor. Bunun üstüne derhal arkadaşlarla konuştum, Ulusal Eğitim Bakanlığı’ndan buluşma istedim.
Hususi kalemime söyledim. ‘Bu haksızlık nedir?’ diye soracaktım. ‘Bir insanoğlunun elinden ekmeği alınır mı?’ bunu soracaktım. Bekledik, cevap yok. 12 saat bekledik. 15. saatin sonunda ben oraya gittim. Ben sınava girip, hakkı elinden alınan insanoğlunun hakkını savunmayacaksam niye politika yapıyorum o süre. Danıştay kararlarına baktım. Daha ilkin benzer uygulamalar olmuş. Danıştay sonucu ‘yaşamın olağan akışını aykırıdır’ diye iptal etmiş. Bunlar yine alınmış ve eklenmiş. Bir karı talebe şunu söylemiş oldu; ‘annem öldüğü süre babam ağlamadı, fakat ben dereceye girip sözlüye girince babamın ağladığını gördüm, içime sindiremiyorum’ dedi. Onun hakkını savunmayacağım da kimin hakkını savunacağım?
Ben Ulusal Eğitim Bakanlığı’nın önünde konuşacaktım. Saray ‘buluşma vermeyin’ demiştir. Benim oraya gidişim bir tek ve bir tek bu vakası kamuoyuna ve daha geniş kitlelere duyurmak. Kapı açık da olsa esasen girmeyecektim. Fakat onlar korkularından oraya zincir takmışlar. Ben bu meseleye dikkat çekmek için gitmiştim. Bu öğrencilere söz verdim, sizin için web sitesi açağım dedim. Artı onlara her türlü hukuki desteği vereceğimizi söyledim. Tüm illerde avukat arkadaşlarımız çalışıyor, bunların dilekçesini yazacağız, haklarını sonuna kadar savunacağız. Biz iktidar olursak KPSS’yi yapacağız, sözlüyü kaldıracağız. Bazı alanlarda sözlü olabilir, o süre kamera koyacağız. Matematikte dereceye giren talebe şunu söylemiş oldu, ‘Türkiye’de dereceye girmişim, tüm sorulara yanıt verdim, teşekkür ettiler, ben de sevindim artık öğretmen olacağım diye. Sonuçlar açıklanınca gördüm ki kazanamamışım’. Sınava giriyoruz, yüzümüze bile bakmıyorlar diyorlar. O süre biz anlıyoruz ki, bunlar bizi eleyecekler.
Haksızlık karşısında susarsak bizim politika yapmamızın bir anlamı kalmaz. Bu çocuklar bizim partiye oy verip vermiyor mu diye bir arayışa girmedim. Hiçbir süre sormadım. Bizim bu haksızlıkları dile getirmemiz gerekiyordu. Beyler rahatsız oluyorlar. Erdoğan asla konuşmuyor, ‘niye Ulusal Eğitim Bakanlığı’nın önüne gidiyorsun’ diyor. Dost bir sor bakalım; ben oraya niye gidiyorum? Ilkin senin itiraz etmen lazım. Dereceye giriyor, daha düşük puan verip eliyorlar. Ben orada Bakanı görsem ne olur? Bir haksızlık var, giderilmesi lazım.
Aslına bakarsanız tamamımız sokaktayız. Kimimiz parkta, kimimiz parkta. Sokağa çıkmaktan kast ettiğim şu; bunlar şunu istiyor; biz sokağa çıkacağız, camı pencereyi kıracağız, Erdoğan bunlardan hoşlanacak, OHAL duyuru edecek. Oh ne güzel istediğim kararnameyi çıkaracağım. Sokağa çıkmaktan kastımız buydu. İzin alarak miting yapıyoruz esasen. Mitingin müdafaasını polisler yapıyor. Sonuçta bu ülkenin güvenlik güçleri. Bizim ülkede demokrasi yok ki! İnsanlar çıkıp, bildiri okuyacaklar. Baskı, jop herşey var. Iyi mi yapacaklar? Demokrasi olsa esasen mesele olmaz. İnsanlar düşüncelerini söylerler, yürüyüş yapabilirler. Anayasa diyor esasen, silahsız ve saldırısız evvelinde izin almaksızın yürüyüş yapabilirsiniz. Anayasa da askıya alınmış. CHP ve kendi tabanımız adına konuşuyorum. Mersin’de şu meydanda değil burada dediler, yaptık. Meydan belediyeye ilişkin. Bir gerginlik olmasın diye.
Gidici bulunduğunu oldukça iyi biliyor, çatışma, gerginlik istiyor. O nedenle her türlü hakareti yapıyor. Bir tek gülümsüyorum. Tüm yetkilere haiz olan birisi rakibine hakaret ediyorsa bu acizliğin görüntüsüdür. Artık gülüyorum. Kesinlikle artık ülkeyi yönetme kapasitesi bitmiştir. Gerginlik, kavga üstünden varlığını sürdürmek istemektedir. Devletin güçlerini kullanarak bunu yapmak istemektedir. Cesareti var ise televizyonda karşıma çıkar. Cesareti yok, bilgisi yok birikimi yok. İstersen promteri de getir. Vereceği oldukça hesap var. Aslolan temel nokta orası. Erdoğan’a ne söyledim; mal varlığını araştırırım. Tek kelime bile etmedi. İktidardan gitmenin onun için ciddi maliyet doğuracağını biliyor. Devlet kaygı ile yönetilmez.
Bu ekonomiyi daha çok götüremezler, doların durumunun nasıl biteceği belli değil. Eylül 2022’de erken seçim umuyorum. Ekonomiyi bir tüm olarak değerlendirmek lazım, ülkeye demokrasi gelmeden siz ekonomiyi düzeltemezsiniz.”
ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Kaynak: webhane.com